Bireysel başvuru, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden -Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki-herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla başvurabileceği bir hak arama yoludur. Bu mekanizma, hak ve özgürlüklerin korunması ve güvence altına alınması amacıyla getirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının (1982) 148. maddesinde yapılan değişiklik ile Anayasa Mahkemesi’ne (“AYM”) bireysel başvuru yolu açılmıştır. 23 Eylül 2012 tarihinden itibaren başvurular AYM tarafından kabul edilmeye başlanmıştır. Bu düzenlemeden sonra 3 Nisan 2011 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan 6216 sayılı Kanunla AYM’ye bireysel başvuru hakkı kanunlaşmıştır.
- Bireysel Başvuru Yapabilecek Kişiler
Kanun’un lafzından da anlaşıldığı üzere, ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenen herkes bireysel başvuru yoluna başvurma hakkına sahiptir.
Özel hukuk tüzel kişileri (dernekler, vakıflar, şirketler vb.) ancak tüzel kişiliğe ait hakların ihlal edildiği iddiasıyla başvuru yapabilir.
Kamu tüzel kişilerinin ise AYM’ye bireysel başvuru yapma imkanları bulunmamaktadır.
- Bireysel Başvuruya Konu Edilebilecek Haklar
AYM’ye bireysel başvuru yapılabilmesi için ihlal edildiği iddia edilen hak ve özgürlük hem Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokollerde koruma altına alınmış olmalıdır. Yaşam hakkı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, eşitlik ilkesi, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı, haberleşme hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti, adil yargılanma hakkı, ifade özgürlüğü gibi temel insan hakları bu haklardan bazılarıdır.
- Bireysel Başvuruunun Ön Şartı Olarak Olağan Yargı Yollarının Tüketilmiş Olması Zorunluluğu
Bireysel başvuru yoluna başvurulması durumunda önem arz eden bir diğer husus ise olağan yargı yollarının tümünün tüketilmiş olmasıdır. Bir diğer ifadeyle hakları ihlal edilen kişiler, idari ve yargısal yollarının tamamını tükettikten sonra AYM’ye bireysel başvuru yapabilmektedir.
- Bireysel Başvuru’nun Süresi
Bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. 30 günlük bireysel başvuru süresinin başlangıcı yargısal yolların tükendiğinin öğrenildiği veya kararın başvurucuya tebliğ edildiği tarihtir.
- Bireysel Başvurunun İnceleme Usulü
Başvuru öncelikle kabul edilebilirlik incelenmesinden geçmektedir. Bu bakımdan başvurunun süresinde, hak sahibi yahut yetkili temsilcisi tarafından yapılıp yapılmadığı, usul ve şekil şartlarına uyulup uyulmadığını, bireysel başvuruya konu edilebilecek bir hakka ilişkin olup olmadığı gibi hususlar öncelikle incelenir. Kabul edilebilirlik kararı üzerine esas hakkında inceleme yapılma aşamasına geçilmektedir. Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir.
- Bireysel Başvuru Üzerine Anayasa Mahkemesi Tarafından Esasa İlişkin Yapılan İnceleme Sonucunda Verilebilecek İhlal Kararlar ve Bu Kararların Sonuçları
Önüne gelen bireysel başvurularda Anayasa Mahkemesi, yukarıda da bahsetmiş olduğumuz üzere ön inceleme ve kabul edilebilirlik incelemelerin aşamalarında başvuruların kanunlarda belirtilen bazı zorunlu ve şekli unsurları karşılayıp karşılamadığını inceler ve ona göre bir karar verir. Bu incelemeler konusunda başvuruda bu anlamda herhangi bir eksiklik olmadığına kanaat getirilirse, başvurunun esasının incelenmesi aşamasına geçilecektir.
Mahkemenin esasa ilişkin incelemesi sonucunda verebileceği kararların türlerinin kavranması, Anayasa Mahkemesi’nin denetleyici etkisinin hukuk dünyasına nasıl etki ettiğinin anlaşılabilmesi bakımından önemlidir. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un (“6216 sayılı Kanun”) 49 vd maddelerinde işbu kararlar ve kararların tesisinin rotaya çıkaracağı etkiler düzenlenmiştir.
- Hak İhlali Olmadığına Karar Verilmesi
Mahkemenin başvuruda usuli bir eksiklik görmeyip, başvuruda belirtilen maddi olaylarda herhangi bir anayasal hak ihlali olmadığını tespit etmesi halinde veriler kararlardır. (6216 sayılı Kanun md. 50 / 1) Mahkemenin bu yönde karar vermesi başvurunun esastan reddedilmesi olarak tanımlanabilir.
B. Pilot Karar Tesisi
Yapısal bir sorunun, fazla sayıda başvuruya sebep olduğunun ya da olacağının öngörülmesi hâlinde, yapısal sorunun çözülmesini ve mağduriyetlerin daha hızlı şekilde giderilmesini amaçlayan karar mekanizması, pilot karar usulü olarak adlandırılır.
Pilot karar, 6216 sayılı Kanun’da olmamasına rağmen AYM İçtüzüğünün 75’inci maddesinde düzenlenmiştir. AYM İçtüzüğündeki bu madde, AİHM İçtüzüğü’nün 61’inci maddesine benzemektedir. Bir başvurunun yapısal bir sorundan kaynaklandığı ve bu sorunun başka başvurulara da yol açtığı tespit edilmesi veya bu durumun yeni başvurulara yol açacağının öngörülmesi halinde pilot karar usulü uygulanabilir.
C. Geçici Tedbir Kararı
Anayasa Mahkemesi, esas inceleme aşamasında, başvurucunun temel haklarının korunması için zorunlu gördüğü tedbirlere resen veya başvurucunun talebi üzerine karar verebilir (6216 sayılı Kanun, md. 49 / 5). Tedbir kararı, başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike bulunduğunun anlaşılması üzerine verilebilecektir (AYM İçtüzüğü, m.73/1).
Tedbir kararı, yürürlüğün durdurulması şeklinde olabileceği gibi başka bir biçimde de olabilir. Görüleceği üzere 616 sayılı Kanun, temel hak ihlalinin ciddi boyutlarda tehlike arz ediyor olması halinde bu tehlikenin Anayasa Mahkemesince ivedilikle giderilebilmesine imkan tanımıştır.
D. Bireysel Başvurunun Kötüye Kullanılması Yasağı Çerçevesinde Başvurunun Reddi ve Disiplin Para Cezasına Hükmedilmesi
Bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığı tespit edilen başvurucular aleyhine, yargılama giderlerinin dışında, ayrıca iki bin Türk Lirası’ndan fazla olmamak üzere disiplin para cezasına hükmedilebilir (6216 sayılı Kanun, md.51/1). Bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullanma kavramı istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışlarıyla denilmek suretiyle örneklendirilmiştir (AYM İçtüzüğü, m.83/1). Ayrıca böyle bir durumda incelemenin her aşamasında başvuru reddedilir. Bu mekanizma ile kanun koyucu her durumda bireysel başvuru yapılarak inceleme merciinin iş yükünün lüzumsuz yere artmasının önüne geçmeye çalışmıştır.
E. Hak İhlalinin Varlığının Tespit Edilmesi Halinde Verilecek Kararlar
Anayasa Mahkemesi’nin başvurular üzerine verdikleri hak ihlallerine ilişkin kararlar, esasen mahkemenin adli ve idari yargılamalara ne surette etki ettiğinin kavranabilmesi bakımından önemlidir.
İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez (6216 sayılı Kanun, m.50/1). Kararda, gerekli görüldüğü takdirde Kanunun 50’nci maddesinin birinci fıkrası doğrultusunda ihlalin ve sonuçlarının hangi şekilde ortadan kaldırılabileceği hususunda yapılması gerekenler belirtilir (AYM İçtüzüğü, m.78/2).
Hak ihlalinin varlığının tespiti halinde Anayasa Mahkemesi aşağıdaki şekillerde karar verebilmektedir:
- Yeniden Yargılama Yapılmasına Karar Verilmesi
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir (6216 sayılı Kanun, m.50/2).
AYM, yeniden yargılama yapılmasına karar vermek ile yargılamanın yenilenmesi kavramlarının farkını vurgulamıştır. Temel fark; yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi durumunda, yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisinin bulunmamasıdır.
- Tazminat Kararı Verilmesi
Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir (6216 sayılı Kanun, m.50/2). Tazminata, başka bir şekilde zararın giderilmesi veya hakkın onarılması mümkün olmayan hallerde karar verilir.
- Genel Mahkemelerde Dava Açılması Yolu Gösterilmesi
Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucuya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir (6216 sayılı Kanun, m.50/2). Tazminat miktarının tespitinin, daha ayrıntılı bir incelemeyi gerektirmesi hâlinde, Bölüm bu konuyu kendisi karara bağlamaksızın genel mahkemelerde dava açılması yolunu gösterebilir (AYM İçtüzüğü, m.79/1-c).
- Anayasa Mahkemesi Kararlarının Bağlayıcılığı
Anayasa Mahkemesi'nin kararlarının bağlayıcılığı, demokratik hukuk devletinin temel prensiplerinden biridir. Bu ilke, hukukun herkes için eşit ve adil bir şekilde uygulanmasını garanti altına almaktadır. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi'nin kararlarının bağlayıcılığı, yasama organının keyfi güç kullanımını önlemekte ve hukuki istikrarı sağlamaktadır.
Anayasanın 2. maddesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğunu ifade etmekte olup; ülkenin tüm organ ve kurumlarının anayasaya uygun hareket etmesi gerektiği hususunu hüküm altına almaktadır. Anayasa'nın 153. maddesinde de Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama-yürütme-yargı organları, idari kurumlar, gerçek ve tüzel kişiler açısından bağlayıcı olduğu açıkça belirtilmektedir. Bütün bu kurumlar Anayasa Mahkemesi kararlarına göre gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11. maddesine göre; “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır”. Bu bağlamda, AYM kararlarının bağlayıcılığın Anayasa ile öngörülmüş nitelikte olduğu açıktır.
Ülkemizde de son dönemde yaşanan gelişmeler göz önüne alındığında, AYM kararlarının bağlayıcılığının tanınmamasının ve AYM’nin kararının yerine getirilmesine karşı direnilmesinin hukuk düzeninde ciddi sorunlara neden olacağına şüphe bulunmamaktadır. Zira, bu eylemler Anayasa’nın ve AYM’nin varlığını anlamsız kılacak ölçüde olumsuz sonuçlara yol açabilecektir. Başta yasama ve yürütme organları olmak üzere herhangi bir kurum veya kişinin AYM kararları ile bağlı olmadığını iddia edebilmesi dahi olasıdır.
Özellikle, Anayasa Mahkemesi’nin ihlalin varlığını tespit etmesi halinde vermiş olduğu kararlara tüm idari ve yargı mercilerince meşruiyet tanınması ve gerek idari işlemlerde gere yargısal işlemlerde tüm eylemleri nihai olarak Anayasa Mahkemesi’nin önüne gelme ihtimalinin göz önünde bulundurulması hukuk devletinde hak dengesinin sağlanabilmesi açısından elzemdir.
Bu hususların gözetilmemesi ve hukuka aykırı yaklaşımların kabulü halinde, hukuk devletini temelinden sarsabilecek, hukuk düzeni ve kuvvetler ayrılığı mekanizmasını çökertebilecek bir sonuç ortaya çıkması kaçınılmazdır.
***
Av. Beyza Kök